Bağımsızlığı kaybetmenin tek yolu başkasının parasını harcamaktır…
Max Weber’in tanımıyla devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde meşru fiziksel güç kullanma tekeline-başarıyla-sahip çıkan bir insan cemaatidir. Kamu tercihleri kuramı, kamu sektörü kuruluşlarında çalışan temsilcilerin temsil ettikleriyle çok farklı gündemlere sahip oldukları varsayımıyla yola çıkar. Siyasal yozlaşma tek tek temsilciler kendi özel maddi çıkarlarını temsil ettikleri kişilerin çıkarları üzerinde tuttukları zaman ortaya çıkar. Neopatrimonyal olgusu ise siyasal erkin ülke liderinin destekçilerinden oluşan hısımlar ağı yararına kullanılmasıdır ve gelişmekte olan ülkeler’de fazlasıyla karşılaşılan bir durumdur. Bu ülkeler de bir çok “Potemkin Köyü” bulunmaktadır.
Komünizmin çöküşü, her ne kadar çoğu zaman herkesi ilgilendiren devlet kapasitesinin küçültülmesi çabasıyla karıştırılsa da -yada kasten böyle yorumlanıyordu; komünist olmayan ülkelerdeki devlet küçültme hareketlerini de hızlandırmıştır. Washington Konsensüsü’nde de mutabık kalındığı gibi devlet faaliyetlerinin azaltılması gerekiyordu. Bu bağlam da Amerikan kurumları bilinçli olarak devlet erkinin incrasını zayıflatacak ve sınırlandıracak şekilde düzenlenmiştir. (Lipset 1995). 1997-1998 Asya Krizi ve Rusya ile diğer eski komünist ülkelerin karşılaştığı güçlüklerden sonra devlet inşası ve kapasitesi sorunların üzerine düşünme şekli değişmeye başladı. (Fukuyama, Devlet İnşası).
Özellikle kapitalist üretim tarzının egemen olması ile birlikte devletin ekonomi sistemeleri içerisindeki fonksiyon sayıları Gelişmekte Olan Ülkeler’de de hızla azaltılıp, varolan fonksiyonlardaki etkinlikleri arttırılmaya çalışıldı.
2008 Global Finansal Krizi’ne kadar da Return of The Master: Keynes gibi kitapların yazılmasına neden olacak bir durum oluşmasa da makro bazda yapıl(a)mayan bu müdahaleler mikro düzeyde devlet kurumlarından özel sektör kurumlarına transfer edilen yönetici kademesindeki çalışanlar vasıtasıyla gerçekleştirildi. Bu trasferler özellikle Mali İşler-Finans departmanlarının üst düzey pozisyonlarında gözlemlendi. Bir bilim olarak iktisat, optimize edici çözümler üreten kurumlar yaratmaktan hoşlanır ama bu kamu idaresinin pek çok yönü açısından mümkün olmayabilir.
Kapitalist sistemin temel argümanı devletin gerekli regülasyonları yapıp piyasayı kendi düzeni içerisinde işlemeye ve dengeye gelmeye bırakmaktır. Fakat bütünüyle devlet örf ve adetlerine göre yetişmiş, devletin konservatif bakış açısını benimsemiş kişilerin özel sektör kurumlarının yönetimine getirilmesi dolaylı yoldan yaratıcılığı, özel sektör visyonunu ve hızlı karar alma, yeni gelişen koşullara adapte olma yetilerini tırpanlamaktadır. Bu trasferler devletin dolaylı yollardan özel sektöre müdahalesidir ve neopatrimonyal devlet düzenlerinden gelme “devlet tecrübeleri”nin özel sektör gibi bir “jungle”da çok tehlikeli sonuçların oluşmasına neden olabilir.
Bireyler öğrenirler ama örgütler bireysel öğrenmelerin toplamından farklılık gösteren yollarla öğrenirler. Özellikle on yılda bir ekonomik krize girme eğilime sahip Gelişmekte Olan Ülkeler’de, bu eğilimleri genetik şifrelerinde taşıyan üst düzey kişilerin özel sektöre aynı mantaliteyi bulaştırmaları devletin hantal yapısının özel sektöre empoze edilmesine neden olur. Son günlerde bu dolaylı müdahale tek parti iktidarının yerine koalisyon kurulması halinde bu parçalı yapının ekonomiye pahalıya patlayacağı tehdidiyle tarihte olmadığı kadar direkt bir yolla yapılmaktadır.
Modern finans piyasaları bu hantallığa tahammül etmeyecek kadar dinamik bir devinim içindedir.